Şimdi ben hangi birinden başlayayım bilmiyorum ki… İki üç gündür yaşadığım büyülü günlerden, yolculuklardan, tanıklıklardan mı söz edeyim… Yoksa Döndü Hala’dan mı? Yoksa Yaşar Kemal’in izini hala en soylu tavrıyla inatla süren Ayşe Semiha Baban’dan mı? Kardeş Türküler’den mi? Adana’dan, Osmaniye’den, Hemite’den mi? Anavarza kayalıklarından mı? Yoksa Hemite kalesinden mi? Yoksa Çukurova’dan mı?
Dil, bir gökyüzüdür, sözcükler de yıldızlarıdır, demiş Fazıl Hüsnü Dağlarca. Ne güzel demiş. Dille yaratılan bir uygarlığın izinden gitmek ne güzel…
Yaşamın tüm renklerini görebilmek ne güzel…
Acısıyla, tatlısıyla…
Zorluklarıyla, mücadelesiyle…
Bir duygu, bir düşünce ya da bir düş etrafında toplanan insanlarıyla…
Don Kişot Kampçıları, ilk kez Burgazada’da yanlarına katıldığım insanların grubudur. Bu grubu kuran Elif olağanüstü becerikli, yetenekli biri. Yanlarında toplanan arkadaşları da öyle…. Hepsi ölçülü, saygılı ve yaşamın kahkahası bolca var hepsinde. İsa’da da var, Olcay’da da , Bektaş’ta da var Zeynep’te de, Bengü’de de…
Burgazada kampıyla başladığım bu yolculuk Çukurova’da sürdü.
Yıllardır döne döne okuduğum, benim öz gelişmemde büyük pay sahibi bir yazarın romanlarının coğrafyasına gitmek olağanüstü birşeydi.
Ve o eşsiz doğa tam da anlattığı gibiydi.
Bu Çukurova tekin değildir. Bir uçsuz bucaksız bir düzlüktür, bataklıktır, sudur, alabildiğine dümdüz ovalar… Çiçekler, türlü kuşlar, arılar, böcekler, o gürül gürül sesiyle Ceyhan Irmağı… Anavarza kayalıkları, Savrun çayı, Hemite dağı, Toros dağları, sarp kayalıklar, otobüsle geçerken Aksaray’da gördüğümüz Hasan Dağı… Sonra Kozan, Kadirli, Adana ve Seyhan ırmağı…
Ama ille de doğasına hayran kaldığım Hemite Köyü…
Çok geniş, dümdüz çayırlıklar, Ceyhan ırmağı ve köprüsü… Doğanın cikileyen sesi…
Yaşar Kemal Parkı’nda kaldığımız gece gelen kuş sesleri ve bana çok iyi gelen kurbağa sesleri… Türküler, halaylar, ateşler…
Gece Ceyhan köprüsünden geçen traktörlerin, kamyonların, otomobillerin ışıklarını görmek…
Ve çok çok ağaç görmek… O bembeyaz, ne olduğunu bilemediğim görkemli kuş…. Sonra yine gördüğüm renkli mi renkli bir kuş. Araştırdım. Gökkuzgunmuş adı. Ama o bembeyaz, narin narin dolaşan kuş neydi? Bir türlü bulamadım.
Hemite köyüne giderken, Anavarza kayalıklarının önünden Alikesiğin oradan geçerken dinlediğim müzik neydi? Elbet İnce Memed türküsüydü.
Çakmağı yandıran kavdır
Demiri dövdüren tavdır
Dayan İnce Memed dayan
Şimdi direnecek çağdır
Dayan İnce Memed dayan
Şimdi direnecek çağdır
İnce Memed Toroslar’dan gürledi
Buhurcular kulak verip dinledi
17 kurşunu yedi ölmedi
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy
Kıratın boynunda püsküllü koza
Kanlarım damladı çimene, toza
Kurtulursam eğer sorarım size
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy
Buhurcular bölük bölük geldiler
Atlarımı delik delik deldiler
Duvarın dibinde resmim aldılar
Ak kağıt üstünde tanıyın beni
Gardaş n’idelim oy
Dayan İnce Memed dayan
N’idelim gardaş, n’idelim oy
Tut elimden İnce Memed
Gidelim dağlar, gidelim oy…
Ve Çukurova bayramlığın giymiş, çıplaklığın üzerinden atmıştı.
Anavarza kayalıklarının üstünde kartallar dönüyordu. Kanat kanada…
16/05/2022