Zeytinyağlı yiyemem aman
Basmada fistan giyemem aman
Senin gibi cahile ben efendim diyemem aman
Ben efendim diyemem aman… diye başlar zeytin diyarı Bursa türküsü.
Dinlerken eğlendiğimiz bu türkünün aslında trajedik bir hikayesi olduğunu biliyor muydunuz.
Bu hikaye de yarım kalmış bir aşk yok. Bu hikayede, kandırılmış bir halk ve yıllarca sağlıksız bir tüketime mecbur bırakılan bir millet var.
Prof. Dr. Kenan Demirkol’un aktardığına göre, 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketi olan Marshall Planı, Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır.
Dünyanın en büyük mısır üretici ülkesi olan ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıydı.
Buna paralel olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı Türk Lirası karşılığında satılır. Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınca kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Halbuki zeytinyağı halk arasındaki deyişe göre dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.
Bununla da kalınmaz, zeytinyağını kötülemek için “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye bir türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…
İyi Pazarlar 🙁