Silivri Demokrasi Platformu Basın Bildirisi:
SİLİVRİ HALKINA
İnsanlık tarihi bir arada yaşayan toplulukların kendi içindeki ilişkilerini düzenleyen kurallara ihtiyaç duydu. Kimi zaman töre, gelenek, görenek, adetlerle şekillenen hukuk sistemi, modern çağın hukuk sistemiyle sonuçlandı. Zamanla ulus devletler çağında yurttaşların devlete ve devletlerin de yurttaşlarına karşı görevleri temel hukuk kurallarına bağlandı.
Tüm bu hukuk kuralları bir zamanlar orta çağ feodal devletlerde, hanedanlık, soyluluk, dini otoriteler tarafından kullanılırken bugünün çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti tarifiyle, büyük çoğunlukla anayasal bir güvenceye kavuşturulmuştur. Herkesin görev ve yetkileri anayasal toplumsal sözleşmesiyle mutlak sınırları çizilmiştir. Başına da özellikle, devleti yönetenlerin kanunları anayasaya uygun uygulayıp uygulamadıklarını denetleme yetkisiyle donatılmış ANAYASA MAHKEMESİ kurumsal güvencesine verilmiştir.
Yaklaşık 150 yıllık anayasal güvence için verilen bitmez tükenmez uğraşlar da bir çok kez engeller, darbeler, zülüm ve kıyımlarla karşılandı. Bu yolda egemen ekonomik, siyasi ve ideolojik güç odaklarının çıkarlarıyla çelişen, herkes için demokratik anayasa talebi aşağıdan yukarı doğru basınç arttıkça, iktidar güçleri ve çıkar çevreleri, başta kabul etmek zorunda kaldıkları anayasal hukuk sitemini çiğnemekten, geriye doğru bastırmaktan bir an bile tereddüt etmediler. Zorbalığı ve kanunsuzluğu topluma dayatmaktan hiçbir kural tanımadılar.
Ülkemiz daha 12 Eylül 1980 darbesinin bu ülkeye giydirdiği karanlık kâbusu üzerinden atamamışken, 12 Eylül yıkımının üzerinden, emperyalist dünyanın yeşil kuşak projesinin bir versiyonu olarak, mazlumu oynayarak, 20 kusur yıldan beri iktidarda olanların zulmü, ulusal ve uluslararası temel hukuk kurallarının dışına çıkarak topluma “kanunsuzluk” olarak dayatılmıştır.
“Anayasa’nın 153 üncü maddesinin açık hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamakta direnen Yargıtay 3 üncü Ceza Dairesi’nin tutumu çerçevesinde gelişen olaylar ve açıklamalar nedeniyle, süreç bir yargı krizi olmaktan çıkmış ve derin bir yargı, demokrasi ve devlet krizine dönüşmüştür. Bu bilinçli bir siyasi, ideolojik tercihtir. Öyle ki geçmişten bu güne siyasi muhalifler mahkemelerde TCK nin 309. Maddesindeki gibi .. Anayasal düzenin tamamını yada bir kısmını ortadan kaldırmaya.. Diye devam eden suçlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Gelin görün ki iktidarın siyasi tercihleriyle davranan yargıtay bir fiil anayasal düzenin tamamını ya da bir kısmını ortadan kaldırma filli ve ironik durumuma düşmüştür.
Bu durum anayasanın 153 ve 90. Maddelerindeki uyulması hiçbir tartışmaya açık olmamasına rağmen özgürlükleri elinden alınan bireyleri de aşan bir keyfilik, hukuksuzluk, zorbalık ve alt mahkemelerin üst mahkemenin karalarını “yok hükmünde” sayacak kadar kanun dışına çıkması, iktidar yandaşlığının siyasal kararlarının verildiği “kanunsuzluklarıyla” karşı karşıya kaldığımız bir iktidar dönemini yaşıyoruz.
Yüksek yargıdaki bu kanunsuzluk hali, varlığını ve gücünü anayasa dan alan devletin bütün kurumları işlevini kaybetme riskiyle karşı karşıya getirmiştir.
Bundan böyle hiçbir yurttaşın anayasa güvencesi altında olan, can, mal, sosyal güvenlik, adil yargılanma ve hak arama, ticaret yapma, konut dokunulmazlığı, mülkiyet, güvenli alışveriş, seyahat güvencesi, düşünce ve vicdan özgürlüğü, düşünceyi açıklama, haber alma hakkı, örgütlenme hakkı, güvenilir gıda beslenme hakkı, eğitim ve sağlık hakları, kişi dokunulmazlığı, evlenme ve boşanma gibi tüm ortak haklarınızın güvencesi risk altındadır. Tek adam rejiminin lütfuna ve siyasi ideolojik tercihlerine hapsedilmenin hazırlıkları içinde oldukları ilan edilmiştir.
Bu kadar mı? Duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan TBMM nin ve seçilmiş milletvekillerini rejimin usul açısında toplumu oyalama, gazını almak tan başka işlevsiz bir kuruma dönüştürülmesi çabaları, seçimleri, seçilenleri, seçenleri değersizleştiren bir durumla karşı karşıya olduğumuz da büyük yıkımın habercisidir.
Seçme seçilme hakkı uzun zamandır askıya alınmış, ülke üçte biri kayyumlar zorbalığına dönüşmüş olmasının bütün ülkede seçim sonuçlarının tanınacağı garantisinin bulunmadığı endişesini doğurmuştur.
Ülkemiz hızlı bir şekilde zaten sorunlu olan ..demokratik, sosyal, laik, hukuk devleti .. niteliğini kaybetmeyle karşı karşıyadır.
Bizler Silivri Demokrasi Platformu bileşenleri olarak, bu açık hukuksuzluğa ve keyfiliğe sessiz kalmayacağımızı ve hukuki-demokratik tepkilerimizi her tür platformda seslendirme kararında olduğumuzu, Anayasanın anti demokratik hükümlerine karşı olma hakkımız saklı kalmak kaydıyla, bin bir emekle kazanılmış hakları sonuna kadar savunacağımıza ve tüm halkımızı kanunsuzluklara karşı tavır almaya, kazanılmış evrensel temel insan hakları hukukuna sahip çıkmaya çağırıyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
SİLİVRİ DEMOKRASİ PLATFORMU