İBB, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ Arasında Toplu İş Sözleşmesi İmzalandı

0
541

İBB, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ sendikaları arasında, kurumda ve iştirak şirketlerinde emek veren çalışanlara yönelik toplu iş sözleşmeleri ve ek protokoller imzalandı. İmza töreninde konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul’da israfı engelleyen, tasarrufu önceleyen, milletin hakkını koruyan, çalışanın da hakkını koruyan bir yönetim olarak, kamu kaynaklarının bir avuç insan için değil, millet için kullanıldığı bir süreci var etme konusunda kararlı bir biçimde yolumuza devam ediyoruz. Yeni yönetim anlayışımız budur. Modelimiz budur” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kurumda ve iştirak şirketlerinde emek veren çalışanlarına yönelik hayata geçirdiği toplu iş sözleşmeleri ve ek protokolleri, HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ sendikaların katılımıyla imza altına aldı. Sabah saatlerinde HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan ile öğle saatlerinde de TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay’la bir araya gelen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, imza öncesinde yaptığı konuşmasında çarpıcı rakamlar aktardı. “Ülkemizde nüfusun neredeyse yüzde 10’unun, ülke zenginliğinin yüzde 70’sinin sahibi olduğunu düşündüğümüzde, işimizin ne kadar zor olduğunu, hep beraber hesaplamamız gerekir” diyen İmamoğlu, “Eşitlik ilkesini, temelden başlayıp düzeltme konusunda yoğun çaba göstermemiz şarttır. Nüfusumuzun yüzde 50’si ise, bu ülke zenginliğinin sadece ve sadece yüzde 4’üne sahiptir. Türkiye’de servetin yüzde 70’i, neredeyse sadece 8,5 milyon insanın elinde. Neredeyse 43 milyon insan ise, bu ülkenin, bu cennet vatanının nimetlerinin sadece yüzde 4’üne sahip” bilgilerini paylaştı.

“ADALETSİZLİĞİ VE EŞİTSİZLİĞİ GİDERMEMİZ ŞART”

“Bu adaletsizliği, bu eşitsizliği gidermemiz şart. Bu çarpıcı boyut, sürece bakışımızın da mücadelemizin de temelini oluşturmalıdır” diyen İmamoğlu, “Tabii bu bir tercih meselesi. Nasıl bir tercih yaptığınız kıymetli. Yani topyekun eşitlik kavramı içerisinde 85 milyon insanımızı mı dert ediyoruz , ona dönüp mü uğraşıyoruz? Yoksa, sadece dönem dönem küçük zümreleri ya da belli grupları mı dert edinen bir yönetim anlayışına sahibiz? Ülkenin yönetimsel tercihleri aslında bu manzaraları ve bu istatistikleri önümüze koyar” ifadelerini kullandı. Dünya rakamlarından örneklere de konuşmasında yer veren İmamoğlu, “Bazı ülkelerde en çok kazanan yüzde 10’luk kesimin elde ettiği gelirle, az kazanan yüzde 50’lik kesimin elde ettiği gelir arasındaki fark, gelişmiş bazı ülkelerde 7 kat iken, bizde 23 kat. Türkiye’mizde yüzde 50’lik kesimin cebine giren her 1 liranın karşılığında, en çok kazanan yüzde 10’luk kesimin cebine 23 lira giriyor aynı anda. Ve her yıl zenginleşme bu yüzde 10’luk kesimde 23  kat büyürken, ne yazık yüzde 50’lik kesimdeki fakirleşme de 23 kat derinleşerek, aşağı doğru iniyor. Bu süreci durdurmadığımız sürece, ülkemizdeki güçlenmeyi, ülkemizdeki zenginleşmeyi tarif edemeyiz” şeklinde konuştu.

“ADALETİ SAĞLAYACAK EN BÜYÜK GÜÇ, EMEĞİN GÜCÜDÜR”

“Millet; mutluluk nedir, refah nedir, huzur nedir; bunu kavrayabilmeli” diyen İmamoğlu, “Bu yolda, ortak akılla süreci tedavi etmeliyiz ve tamir etmeliyiz. Bu gidişatı durduracak kaynağın dağılımındaki adaleti sağlayacak en büyük güç nedir biliyor musunuz? Aslında emeğin gücüdür. Çalışanların gücüdür. Bu süreç orada tedavi edilmeye, tamir edilmeye başlar. Ve memleketin tamamına yayılması mümkün olur. İşçilerin ücretlilerin, dar gelirlilerin paylaşımdaki adaletini sağlamak, onların refah düzeyini artırmak, onların imkanlarını geliştirmek, yaşam içerisindeki belli konularda elde ettikleri bazı imkanlar ile aradaki uçurumları kapatmakla, ülkenin refah düzeyini düzeltebilir ve o uçurumları ortadan kaldırabilirsiniz” diye konuştu. Kendilerinin “milletin iktidarı” için çalıştığına dikkat çeken İmamoğlu, “Bir siyasi mensubiyetin, siyasi kişiliğin, siyasi bir bireyin ya da siyasi bir partinin iktidarı için değil, milletin iktidarı için çalışıyoruz. Dolayısıyla biz, gücümüzü bu kavramla ortaklaştırmalı, beraber düşünmeli ve ‘Milletin refah düzeyini yukarıya nasıl taşırız’ı hep birlikte dert edinip, çözümler oluşturma konusunda gayret sarf etmeliyiz” dedi.

SENDİKALAŞMANIN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ

3,5 yıl önce “İstanbul adil bir şehir olacak” taahhüdüyle yola çıktıklarını hatırlatan İmamoğlu, “Adalet, çok önemli. Adil olmak, çok önemli. Ailede adalet başlar, sokakta, caddede, mahallede, kurumlarda devam eder; hasılı bütün ülkeye yayılır. Ve bu, adalet kavramının topyekun var olmasını sağlar” ifadelerini kullandı. Sosyal adalet kavramı içinde sendikaların önemli bir yer tuttuğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Sendikalaşma hareketlerine her zaman çok değer vermişimdir. Eşitsizliklerin ortadan kaldırılması hususunda, kendi içerisindeki özgür ve bağımsız ortamların sağlanmasında, asla taraf olmadan mevcut endüstriyel ilişkilerin en çağdaş bir biçimde yürütülmesi, yöneltilmesi hususunda 8,5 yılı aşkın kamu hizmetinde bulunan bir Belediye Başkanı olarak, çok özenli davranmışımdır. Adil olmaya gayret etmişimdir. Ve hiç kimsenin hakkını, hiçbir kurumun hakkını çiğnetmeden süreç yönetmeye gayret etmişimdir” dedi.

ÇARPICI RAKAMLAR PAYLAŞTI

Bu kapsamda sendikalarla birlikte ortak akıl geliştirmeyi ve örnek çözümler üretmeyi önemsediklerinin altını çizen İmamoğlu, şu bilgileri paylaştı:

“İBB işçilerinin yüzde 92’si, toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışıyor. İBB, çalışma hayatındaki 20 işkolundan 13’ünü bünyesinde barındıran çok büyük bir organizasyon. Bu organizasyonda çalışma ilişkileri, 14 yetkili sendika ile ve 38 toplu iş sözleşmesiyle yönetiliyor. 3,5 yılda, 39 toplu iş sözleşmesi ve 65 ek protokol, karşılıklı iş birliği içerisinde hayata geçirildi. Bu 39 toplu iş sözleşmesinin 21’i, ilk defa bizim dönemimizde örgütlenen işyerleriyle imzalandı. Tüm çalışanların yüzde 57’ye yakını, ilk defa bizim dönemimizde toplu iş sözleşmesinden yararlanma şansına sahip oldu. 2022 yılı içerisinde sendikalarla, yaklaşık 50 bin çalışanı ilgilendiren 13 toplu iş sözleşmesi ve 42 ek protokol imzaladık. Kur artışından ve ülkenin genel ekonomik zorluklarından etkilenen çalışanlara destek olmak için, ücret yönetimi 6 aylık artışlar olacak şekilde yeniden düzenlendi. Bu iki konuda da sendikalar ile el sıkışarak ilerlendi ve ek protokoller imzalandı. Doğrudan hizmet alımı kapsamında çalışan, KHK statüsündeki yaklaşık 40 bin personelin yol ve yemek ücretlerini insani standartlara getirildi.

Toplu iş sözleşmesi yetki davası devam eden yaklaşık 15 bin çalışanın da mağdur olmaması için de gereken hassasiyet gösteriliyor.”

“KAMU BANKALARINDAN TEK BİR KURUŞ KREDİ ALMADAN…”

Çalışanını düşünen bir kurum olmanın manevi olarak huzuru ve gururunu yaşadığını vurgulayan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Kriz koşullarında, millete ait kamu bankalarından tek bir kuruş kredi almadan, bir belediye olarak çalışanların koşullarını iyileştirmek adına elimden geleni yapmanın da hem keyfini hem gururunu yaşıyorum. Ben, 86 bin çalışanımın -ister en tepesindeki yöneticisi olsun, ister sokakta emeğiyle o caddeyi, kaldırımı süpüren kardeşim olsun- yüzüne baktığımda, kafamı öne eğmeyecek bir yönetici olmayı kendime çok önemli görürüm. Kafamı yere eğmeden, onun yüzüne gururla bakarak, onun hakkını koruyan bir yönetici olduğunu hissettiren bir Belediye Başkanı olmak, benim şu koltukta belki de en memnun olacağım anlardan birini bana yaşatmak demektir. O bakımdan çok önemli adımlar atıyoruz. Atmaya da devam edeceğiz. Çünkü, İstanbul’un ne kadar önemli hizmetler beklediğini biliyoruz. İstanbul’da israfı engelleyen, tasarrufu önceleyen, milletin hakkını koruyan, çalışanın da hakkını koruyan bir yönetim olarak, kamu kaynaklarının bir avuç insan için değil, millet için kullanıldığı bir süreci var etme konusunda kararlı bir biçimde yolumuza devam ediyoruz. Yeni yönetim anlayışımız budur. Modelimiz budur”

ARSLAN: “SOSYAL DİYALOG MEKANİZMALARINI SÜRDÜREREK BAŞARILI OLMAK MÜMKÜN”

Toplu iş sözleşmesi imzalarının atılmasından önce konuşan Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Arslan ise, “Toplantımızın üç ayrı ayağı var. Birincisi; sözleşmesi imzalanamayan, avans uygulaması yapılan iş yerlerimiz. İkincisi; toplu sözleşmeleri geçmişte imzalanmış ama ekonomik yönden sorunları sıkıntılar olduğu için iyileştirme yapılan iş yerlerimiz. Bir de toplu iş sözleşmesi yapılan 47 bin kişi” bilgilerini paylaştı. Hak-İş’in en geniş örgütlendiği kurumun İBB olduğunu belirten Arslan, “Hak-İş olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki faaliyetlerimizi baştan itibaren denge içerisinde sürdürmeye çalıştık. Sayın Başkan’la görüştüğümüzde, zaman zaman taleplerimizi de ifade ettiğimizde gördük ki, karşılıklı konuşarak, müzakere ederek, o bizim sihirli sözcüğümüz olan ‘sosyal diyalog’ mekanizmalarını sağlıklı bir şekilde sürdürerek, işleterek bence başarılı olmak mümkün” ifadelerini kullandı.

ATALAY: “BU ÜLKEDE ÖYLE AYRIŞTIK Kİ…”

TÜRK-İŞ olarak 70’nci kuruluş yıldönümlerini kutladıklarını kaydeden TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay da konuşmasında sendikal örgütlenmenin önemine dikkat çekti. Kendilerinin 1,3 milyon resmi üyesi olduğu bilgisini aktaran Atalay, “Bu ülkede örgütlülük, yüzde 14. Şu anda 18 milyon çalışanın olduğu bir ülkede, yüzde 14 örgütlüyüz. 200 bin küsur civarında DİSK’in üyesi var. 700 bin civarında HAK-İŞ’in üyesi var. İktidarına da muhalefetine de sesleniyorum: Çıkın da topluma deyin ki, ‘Örgütlenin.’ Nereye örgütleniyorsa, örgütlensin. Kime itimat ediyorsa, kime güveniyorsa, oraya gitsin. Çünkü, örgütlük olmadan hiçbir iş olmaz. Çünkü bu ülkede öyle ayrıştık ki, bunun bedelini ben de ödüyorum. Bunun bedelini siz de ödüyorsunuz. Bunun bedelini Sayın Başkan da ödüyor” dedi. İmzalanan toplu iş sözleşmesi nedeniyle İmamoğlu’na teşekkürlerini sunan Atalay, “Ben burayı aramadan, hiç gelmeden noksansız meseleler halloldu. Ben, bugün buraya imzaya geldim. Arzu ediyorum, inşallah bu her yerde olur. Biz örgütlenmeye kalktığımız zaman, Türkiye’nin her yerinde hemen bizi kapının önüne koyuyorlar. İstisnalar hariç. Diyorlar ki, ‘Sendika istemiyoruz.’ En büyük firmalar bunu yapıyor. Bunu kurumlar yapıyor, kuruluşlar yapıyor. Bu, sürdürülebilir bir iş değil.  Onun için, örgütlenmeyle ilgili siyasete ihtiyacımız var. Bütün partilere ihtiyacımız var. Bu örgütlenmenin önünü açsınlar” ifadelerini kullandı.